Kaygılı bağlanma, çocukluk döneminde sevgi ve ilginin tutarsız olması veya duygusal ihtiyaçların karşılanmamasından kaynaklı, yetişkinlikte de devam eden bir bağlanma şeklidir. Bu durum, ilişkilerde sürekli onay arayışı, ayrılık korkusu ve yoğun bağımlılık gibi problemlere yol açabilir.
- Sürekli Onay Arayışı: Kaygılı bağlanan kişiler, partnerlerinin sevgisini ve ilgisini sürekli olarak teyit etme ihtiyacı hisseder. Bu durum, partnerlerine baskı yapmalarına ve ilişkide gerginlik yaratmalarına neden olabilir.
- Ayrılık Korkusu: Kaygılı bağlanan kişiler, partnerlerinden ayrı kaldıklarında yoğun bir kaygı ve panik yaşayabilirler. Bu durum, partnerlerine karşı aşırı talepkar olmalarına ve onları kontrol etmeye çalışmalarına sebep olabilir.
- Yoğun Bağımlılık: Kaygılı bağlanan kişiler, partnerlerine duygusal ve maddi açıdan aşırı bağımlı olabilirler. Bu durum, partnerlerinin üzerlerinde büyük bir yük oluşturmasına ve ilişkide dengesizliğe yol açabilir.
Nesne Sürekliliği ve İlişkilerdeki Önemi
Nesne sürekliliği, sevdiklerimizin yokluğunda bile zihnimizde varlıklarını sürdürebildiklerini anlamamızı sağlayan bir kavramdır. Kaygılı bağlanan kişilerde bu kavram tam olarak gelişmemiş olabilir. Bu nedenle, partnerlerinden ayrı kaldıklarında onları kaybettiklerini düşünerek yoğun bir kaygı yaşayabilirler.
Sağlıklı İlişkiler İçin Öneriler
- Kendimizi Kabul Etmek: Kaygılarınızı ve endişelerinizi kabullenmek ve kendinizi olduğunuz gibi sevmek, sağlıklı ilişkiler kurmanın ilk adımıdır.
- Güvenli Sınırlar Belirlemek: Partnerinizle açık ve net bir iletişim kurarak ilişkinizde sağlıklı sınırlar belirlemeniz önemlidir.
- Destekleyici İlişkiler Kurmak: Aileniz ve arkadaşlarınızla güçlü ve destekleyici ilişkiler kurmak, kaygılarınızla başa çıkmanıza yardımcı olabilir.
Uzman Klinik Psikolog Aslı Kanizi şu tavsiyelerde bulundu: “Kaygıların hayatımızın bir parçası olduğunu kabullenmeli, ancak onlarla başa çıkma kapasitemizi geliştirmeliyiz. Güvenli bağlanma modelleri oluşturarak ve cesaretimizi pekiştirerek, hayallerimizden alıkoymalarına izin vermemeliyiz. Bu süreç, kendimizi olduğumuz gibi sevmek ve kabul etmekle başlar; çünkü bu, daha sağlıklı, mutlu ve içten bir yaşama doğru en önemli adımdır. Bu yolculukta, kaygıyı bir düşman olarak değil, hayatımızın bir parçası olarak kabul ederek, onunla barışık bir şekilde yaşamayı öğrenmek, bize gerçek özgürlüğün kapılarını aralar.” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)